NEŞTER-NÂME
Nasıl sevmeyeyim ben bu milleti?
Hem lütfu güzeldir, hem kahrı güzel!
Ceddinin hayrına vurur neşteri;
Hem devâsı güzel, hem zehri güzel!..
Bir bakarsın, birden çatar kaşını!
Efkârlar almıştır çünkü başını!
Dem gelir, gediğe koyar taşını;
Istanpası güzel, hem mührü güzel!
Naz yapar, caz yapar, söyler sözünü;
Budaktan sakınmaz, ölse, gözünü!
Öylesine bağlamıştır özünü;
Hakîkâtle akdi, hem mehri güzel!
İşte 1 Kasım’da kasdı kısrağı
Yakın etti uzaktaki, ırağı!...
Yeniden parladı ümit çerağı
Gönlündeki mâhı, hem mihri güzel!
Sandıklara gitti, vakur, alenî;
Patlattı sessizce, hadsiz balonu!
Diriltti gerçeği, yıktı yalanı;
Kararı, takdîri; hem seyri güzel!
Aslında uysaldır, faslında kükrer!
Mazlumlar sevinir, zâlimler ürker!
Târihe de en çok, yakışan Türkler;
Tevâzuu güzel, hem fahrı güzel!...
İster doğuya git, ister batıya;
Dünyâ mahkum; zâlimlere, kötüye!
Kim lâyıktır; liderliğe, çatıya?
Var mı milletimden bir gayrı güzel?!
Yürü dere-tepe, gez adım adım;
Bu toprak kimseyi bırakmaz yetim!
Eşsizdir milletim, hem memleketim;
Yerleri, gökleri; hem bahri güzel!
Coğrafyası yahşi, başta bir defâ;
Lâkin, iç kavgalar çektirir cefâ!
Gösterdiği sürece ecdâda vefâ;
Devirleri güzel, hem dehri güzel!
Doğusu, batısı; taşrâ illeri…
Renkleri, ırkları; cümle dilleri!
Dağları, taşları, tüm sâhilleri;
Deresi, çayları; hem nehri güzel!
Yaylası, köyleri, mahalleleri;
Tarlası, mezrâsı, nâhiyeleri;
Kışlası, kışlığı, sayfiyeleri;
Kasabası güzel, hem şehri güzel!
Çok belli değil mi Hakk’ın yardımı?
Mevlâ korumakta güzel yurdumu!
Çok şükür; gözler, bu günü gördü mü?
Hayâli, gerçeği; hem sihri güzel!...
Büyülensek de, gün, vakar günüdür;
Geleceğe kefil, örnek dünüdür!
Vicdânı simgesi, mertlik ünüdür;
Kereminin sırrı; hem cehri güzel!...
Nûrânî, sâdece elini değil;
Ayağını da öp, önünde eğil!
Bu millet, Hak katında nusrete ehil;
Nitekim; öncesi, hem ahrı güzel?!...
Yeni Akit, 14 Kasım 2015
DEVLET-NÂME
Kahırla gittiğin o gurbetlerden
Dönüp de bir daha gelecek misin?
Bin pişman, yıkılmış hâlleri görüp
Lütfedip bizlere gülecek misin?
Yaptığımız hatâ, belki bir cilve
Bedeli çok ağır, balyozdan sille
Bekliyoruz mahzun, mahcup gönülle
Kanlı göz yaşını silecek misin?
Anladık ki, sensiz günler bir serap
Sabahlar ümitsiz, akşamlar harap
Dünyâ bir değirmen, sevdâ bir dolap
Canlara, can suyu olacak mısın?
Bilmeyiz feryâtlar duyulur mu hiç?
Arîza işleme koyulur mu hiç?
Yaralı gönül, tam; sayılır mı hiç?
Hasret gerçeğini bilecek misin?
Sürgünlerde Saîdleri, Nursîsi
İdamlıktır Âtıfları, Mursîsi
Her ülkeye bir Firavun, bir Sisi
Gelip hükmü ele alacak mısın?
Dünyâ sanki Yahûdî’nin arsası
İsrâil’e gider kaymak parsası
Hiç hayra alâmet değil susması
Artık avâzeyi salacak mısın?
Burası Antalya, karşısı Mısır
Yüz yüze bakmak yok, geçti kaç asır
Gâvurlar egemen, müslüman esir
Böyle hep apışıp kalacak mısın?
Nûrânî muzdarip, dili duâda
İnsanlık inliyor, mazlum arada
Cezâyir’de, Filistin’de, Libya’da
Nağmeleri tekrar çalacak mısın?
Öte yanda Sûriye’si, Bosna’sı
Lâkin, kâlplerde hep, birlik sevdası
Çünkü olan, Hak’la bâtıl kavgası
Ey hayâl, gerçeği bulacak mısın?
Bugün her yerlerde mücâdele bu
Şer güçler vahdete kurmuşlar pusu
Eceline fayda etmez korkusu
Ey Millet, gafleti silecek misin?
Artık ön saflara geçme zamânı
Akla, karaları seçme zamânı
Birlikle, devlete göçme zamânı
Sen de, burada yer, alacak mısın?
Selâm olsun halkımıza, millete
Önderlik ettiği aziz ümmete
Her tercihin adım olsun cennete
Bunu, yola ilke, kılacak mısın?
Muhabbet çok güzel, ayrılması zor
Söz sözü açıyor, dert söyletiyor
Dostlar, gayrı, bu kadarı yetiyor;
Bilmem, aradığın bulacak mısın?
30 Mayıs 2015
NİZAM-NÂME
Yanıyor her taraf, içte hem dışta
Ateşler gün gelir söner mi bilmem?
Atlarını alıp giden yiğitler;
Târih sahnesine döner mi bilmem?
"Özgürlük, eşitlik!" şimdiki diller
Lâkin bir yandan da yanıyor iller
Uygarlık tellalı, gerçek kâtiller
Kan içmeye bir gün kanar mı bilmem?
Batı “hoş görü, hoş görü!” diyeli
Estirir bir yandan dâim sam yeli
Mazlumlar kavrulur, savrulur külü
Var ise, kanları donar mı bilmem?!
İnsanlar kesilir, doğranır çocuk
Zehirdir, yavruya verdiği boncuk!
Ölümlerden, ölümlere yolculuk;
Mezarlar hep yola kenar mı bilmem?
Dünyâ düzenleri temelden köksüz
Canlara kıyılır; yersiz, gereksiz
Anneler, nineler, bacılar öksüz
Göz yaşları bir gün diner mi bilmem?
Hep bir perişanlık, bizim tarafta;
Destanlar tozlanıp sararmış rafta
Kavgasız, nizâsız geçmiyor hafta
Kendi kendisini kınar mı bilmem?
Eller ona vurur, o kardeşine!
Bilmez gittiğini, neyin peşine?
Çeker çileleri boşu boşuna;
Gerçeği görmeyi dener mi bilmem?
Bahçeler hep viran, dertli bülbüller
Çehreler buz kesmiş, açmıyor güller
Hem gözler ağlıyor, hem de gönüller
Her akan çeşmeler pınar mı bilmem?
Dünyâ yalan deriz, her şeyler fâni
Yine de yanlışı yaparız yâni!
Neyleriz ya, ölüm gelince âni?
Dostlar, işlerimiz hüner mi bilmem?
Caddede, sokakta ne âdab, erkan!
Ayakkabı, elbise; kimliğin "marka"n!
Îtibâr edilmez, yok ise arkan!
Adâletsiz toplum onar mı bilmem?
Bir özlem var, alttan alta gelişen
Bir duruş var, olanlarla çelişen
Eller görüyorum, düş de buluşan
Yoksa ufuktaki çınar mı bilmem?
Evet belki, belki; belki de öyle
Neyin nesi şimdi bu hayâl böyle?
Yangınlar üstünden aşar da şöyle
Kuşlar dallarına konar mı bilmem?
Konulur da hep dallarına bir
Gölgesinde bir araya gelinir
Yeniden şöyle, baş başa verilir
Eski günlerini anar mı bilmem?
Bu böyle olacak, başka çâre yok
Çünkü, ayrılıktan gayrı yâre yok
Dirlik için, birliksiz emâre yok
İstikbâl tez elden sunar mı bilmem?
Nûrânî, dert belli, çâre âşikâr
Gönüllerde tevhid, elde zülfikâr
Nizâm-ı Âlemdir; bu ülkü, tekrar
Gelir de içlere siner mi bilmem?
Değil umûrunda kimsenin gibi
Görünmeden birebir, zilletin dibi
Lûtfedip de her şeylerin Sâhibi
Tarafından rahmet iner mi bilmem?
Rahmet-i Rahmân’dan ümîdimiz çok
O dilemedikçe zâten zafer yok
Çınarlar altında hem aç, hem de tok
Pınar hasretleri diner mi bilmem?
Nasîp et bizlere, tekrar ilâhî
Yaşasın izzeti ümmet bir dahî
Bilsin "i'lâ-yı kelimetullâh"ı
Neslimiz bu aşkla yanar mı bilmem?
02 Mayıs 2015
AK-PARTİ NAĞMESİ...
Bizim bildiğimiz Ak-Parti var ya;
Ber-dâvâdır dostlar; bî-dâvâ değil…!
Çileden, sabırdan, sıkıntılardan
Devşirildi geldi, bedâvâ değil!...…
Bedeller ödendi, hem ağırından
Ne köründen hayır, ne sağırından
Ne de dönemlerin hiç uğurundan
“Darbeler, tekmeler;” “merhabâ” değil!..
Ne millete selâm, ne halka sabah
Hem de şeytanları konuşmak günâh!
Lâkin, hışımlardan korudu Allâh
Bu lütuf, sebepsiz; mutlakâ değil!
Şehitler, gâziler, âlpler diyârı
Âlem’e, Nizâm’la vermiş ayarı
Cihana kol-kanat germiş çınarı
Bu yurtlar sıradan bir yuva değil…
İyiyiz, etrafa bakınca; şükür
Ümit rüzgârları hep püfür püfür
Dört taraf, beş koldan hücumda küfür
Olsa da; bir kâbus, bir belâ değil…
Bin yıl ötelerden geliyor çizgi
Bu dâvâ milletin alnına yazgı
“"Hak Yol İslâm"” dâim çağlayan ezgi
Modası geçecek bir gayda değil!...
Selçuklu, Osmanlı; sonra kıyâmet!
Cumhûriyet derken, doğdu Selâmet;
Menderes başlangıç, Özal alâmet,
Ak-Parti son ama, bir vedâ değil!...
Gel gör ki siyâset oldukça ciddî
Onunla hizmetin sınırsız haddi
Hem mânevî yönden, hemi de maddî
Gerçek bir emânet; mâsivâ değil…
Parti milletindir, olmaz tekeli
Göz dikmiş gibidir, kurdu-çakalı
Gerçi Nûrânî’nin yoktur sakalı
Lâkin dedikleri gargara değil!
Aday adayları çıktı kantara
Gırla gider dedi-kodu, yaygara
Namzetler çok, ne yapsın şu Ankara?
Emânet çok ağır; iş şaka değil…
Dikkât edilmeli öze-kabuğa
Tercih olmamalı özden kopuğa
Nasır var mı? Bir bakmalı, topuğa!
Bu iş bir fantezi, mâcerâ değil!
Dolu dolu olsun partinin içi
Boşa ağartmadı millet bu saçı
Kimileri, içinde saklıyor haçı
Böylesi kimseye hiç devâ değil!
Bunca emek gitmemeli ucuza
Aldanılmamalı edâya poza
İş nâzikleşip de binince koz’a
Anlarsın, ondaki Hak sevdâ değil…
Aldananlar aldanmıştır, neylersin
İntibâhı için duâ eylersin
Sen, kendi kendine çalıp söylersin
Çünkü, hoş gelecek bir sadâ değil…
Şimdilik yok gibi alternatifi
Bu yüzden kimisi bozmaz istifi
Al gülüm-ver gülüm sürer taltifi
Ölçüyse; “kaş kara, göz elâ!” değil…
Nûrânî, içlenme böyle fazla, çok
Gayrı, o dediğin havalardan yok
Şimdi sırtlar pektir, hem karınlar tok
Sözler, dertsizlere bir devâ değil!
Yüce Rabbim hayr’eylesin encâmı
Hüznü dahî güzel, kederi, gâmı
Memleketin ulvî her tür hengâmı
Bizimkisi tespit, bir şekvâ değil…
İnşâllâh faydası olur dâvâya
Emekler, hayâller gitmez havaya
Eller kalksın, kâlpler dursun duâya
“Etsem mi, etmesem mi acabâ?” değil!
Selâm Ak-Parti’ye, tüm partilere
Götürecek her kim; hep artılara
Ağırlık katacak, hem tartılara;
Yoksa kimse lâfa müptelâ değil…
Hey Nûrânî yeter; yeter be artık!
Lâftan gınâ geldi, sözden bunaldık!
Nasihatsa gâye, epeyce aldık;
Bu kadar fazlası hiç revâ değil!…
26 Mart 2015
LLB Hür Fikir Gazetesi