Menü

Anket

Sitemizi Beğendiniz mi?
Evet (%74,7)
Hayır (%20,5)
Kararsız (%4,67)

Toplam Oy: 214

Tüm Anketler

Takvim

« Nisan - 2023

»

PT SL ÇŞ CM CT PZ
1 2
3 4 5 6 7 8 9
10 11 12 13 14 15 16
17 18 19 20 21 22 23
24 25 26 27 28 29 30

İstatistikler

 Toplam Hit: 4527148
 Sitede Aktif: 3
 Ip: 172.70.174.243
 Browser: Default - 0.0
 Toplam Kategori: 20
 Toplam Blog: 561
 Toplam Yorum: 28
 Toplam Resim: 6
 Toplam Mesaj: 16

Etiket Bulutu

15 Temmuz 2016 Cumâ Dirilişi adayname aile âile Akdeniz Üniversitesi akrostiş anı Antalya Antalya Palas aşık edebiyatı ÂŞIK EDEBİYATI BABA başbakan başkanlık Bedford, Araba sevdası Biyografi cami cemaat cemiyet chp cuma cumhurbaşkanı çocuk edebiyatı Çocuk Edebiyâtı ÇOCUK ŞİİRLERİ dede deneme DÎNÎ ŞİİRLER DİNİ-MİLLİ ŞİİRLER DÖRTLÜK edebiyat eleştiri eymür eymür köyü eymürname GÜZELLEME halk şiiri halk şiri HÂTIRA hâtıralar HAYAT HİKÂYESİ HECE HECE VEZNİ hiciv İMAM-HATİP PİLÂV GÜNLERİ işkence KADİR GECESİ KÂFİYE komşu ülkeler koşma köy yazıları köyname lüleburgaz MANİ Manzum Fıkralar mızrap NÂMELER Nasreddin Hoca NURİ KAHRAMAN okul edebiyatı ordu ordu hayat ordu hayat gazetesi ordu imam-hatip Palace Palas RAMAZAN RAMAZAN EDEBİYATI recep tayyip erdoğan siyâset şiir toplum türkiye ulubey Yalçın Yüksel Yeni Türkiye zulüm

MIZRAP 2009

Bu Kategoriye Ait Blogları Rss İle Takip Et
Mar`12
26
SANA, DAĞLARDAN SORUYORLAR..
MIZRAP 2009

Yorumlar(0)

“SANA, DAĞLARDAN SORUYORLAR…”

Kişisel, yöresel, ulusal ve de küresel olarak işler-güçler ne güzel kendi seyrince yürüyüp giderken, İzlanda’da patlayan yanardağ dünyânın ve de bizlerin her anlamda havasını bozdu!

Dünyâ basını olayı bir KIYÂMET PROVASI olarak değerlendiriyor.

Mâlum, geçen hafta İzlanda'nın güneyinde "EYYAFYALLAYÖKÜLL" buzulu altındaki yanardağ, yaklaşık 2 asırlık bir aradan sonra tekrar püskürmeye başladı.

Yanardağın püskürttüğü kül bulutu nedeniyle Avrupa genelindeki her 3 uçuştan 2'si iptal edildi. Sektörün zararı ise 200 milyon dolar. Bütün hesaplar altüst! Avrupa'da panik var! Volkan krizi tüm ciddiyetiyle sürüyor.

Tehlikeli yanardağ patlaması, sivil savunma dairesini de, hızlı buz erimesi ve sel tehlikesine karşı harekete geçirdi. Sivil Savunma Dairesi Başkanı VİDİR REYNİSSON, ilk aşamada yüzlerce kişinin bölgeden uzaklaştırıldığını söyledi. Reynisson, "Uçak ekibimiz yanardağın üzerinde durum saptaması yapıyor, Patlamanın şiddeti ve çapını ölçmeye çalışıyor" dedi.

EYYAFYALLAYÖKÜLL Dünya târihindeki en önemli yanardağ patlamalarından biri olarak kabul ediliyor. Bu yanardağ, en son 1820'lerde volkanik hareket göstermiş.

Kül bulutları Türkiye'ye geliyor! İzlanda’daki volkanın külleri 40 km. hızla Türkiye’ye doğru ilerliyor.  Bu gün kül yarın da “kan yağmuru” denilen kızıl çamur yağması bekleniyor. Tüm bunlar Türkiye'yi de etkileyecek.

Dünya Sağlık Örgütü alerji hastalarını uyardı. Türkiye’nin batı bölgesinde yaşayanların da kül bulutlarına karşı dikkâti çekildi. Kül bulutlarıyla ilgili çok ilginç görüntü ve fotoğraflar dolaşıyor basın-yayın organlarında.

İzlanda'daki volkan patlaması sonucu ortaya çıkan ve Avrupa'yı felç eden kül bulutlarının salı günü İstanbul'a ulaşabileceği belirtildi. THY, ek seferler düzenleyecek. Kül bulutu deniz yoluyla ulaşıma talebi artırdı.

Çocuğu yurt dışında okuyan bir arkadaşa, dün denk geldiğimde öylesine sordum;

Delikanlı hayırlısıyla vardı mı yerine?

Hayır hocam. Üç gündür İstanbul’da beklemedeler!

Şaşırdım doğrusu. İşin ciddiyetini o zaman daha iyi anladım. Basında da yer aldığı gibi, Avrupa'da hava trafiği felç. İşin buralara kadar uzanacağını ve bölgemizi de böylesine etkileyeceğini düşünememiştim. Kaosun en az bir hafta daha süreceği tahmin ediliyor. Bir çok ülkenin hava sahası tamâmen kapanmış durumda.

Tüm bunlar uygar dünyâya ve hepimize bir ders olmalı. Kendini bir şey sanıp da Allâh’ın dînini, diyânetini, hayâtımıza koyduğu kuralları hiçe sayarak kendi aklını vahyin önüne geçirenlere bir ibret olmalı. Hey arkadaş, n’oluyor, nereye gidiyoruz diye kendi kendine sormalı her kes. Tâki, uçtuğu havalarda bile önünü bir toz ya da kül bulutunun kesebileceğini düşünsün ve de aklını başına devşirsin.

Geçtiğimiz Çarşamba Günü Orta Câmi yanında, Kermes Açılışında okunan âyetler, bu olayla ne kadar güzel tevâfuk etmişti. Osman Hoca’nın okuyuşu ve Kur’ân’ın mûcize ifâdelerindeki edebî derinlik bir yana, anlamdaki heybete bir bakar mısınız? Kendi kendinize, kâlp gözüyle ve de can kulağıyla bir okumayı deneyin. İşte Tâhâ Sûresi âyetlerinden bir-kaçı:

“105. (Resûlüm!) Sana dağlar hakkında sorarlar. De ki: Rabbim onları ufalayıp savuracak. 106. Böylece yerlerini dümdüz, bomboş bırakacaktır. 107. Orada ne bir iniş, ne de bir yokuş görebileceksin. 108. O gün insanlar, dâvetçiye (İsrafil'e) uyacaklar. Ona karşı yan çizmek yoktur. Artık, çok esirgeyici Allah hürmetine sesler kısılmıştır. Bu yüzden, fısıltıdan başka bir ses işitemezsin. 109. O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez. 110. O, insanların geleceklerini de geçmişlerini de bilir. Onların ilmi ise bunu kapsayamaz...”

Sanırım bu kadarını okumakla yetinmeyeceksiniz. İşte tüm sûre ve Kitap önünüzde. Bu mükemmel kitap bizim için gönderildi ve daha ilk başta “OKU” denildi. Rabbimiz büyük. İnananlar üstün.

Selâm, selâmet ve de hakîkî başarı hüdâya tâbî olanlaradır ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

18.04.2010


Mar`12
25
BİR, 52 ORDULU NEREDE?
MIZRAP 2009

Yorumlar(0)

BİR, “52 ORDULU” NEREDE?

Her Orduluyum diyen kişi, 52 Ordulu, bunda şüphe yok!

Hattâ, ORDUSPOR deyince herkese bir şeyler oluyor,

Ordu’da; aşağı ya da yukarı, tüm akan sular duruyor.

Gök, tezâhürattan kaynıyor; yer yerinden oynuyor maç günü.

Lâkin, ne çalarsan çal, hangi tempoda, ne söylersen söyle;

ORDUSPOR, arzulanan, beklenen oyunu oynamıyor bir türlü!

Hafta sonu Saraycık Beldemize gitmiştim. Yukarılarda,

Yoroz yamaçlarında dev Orduspor bayrağı dalgalanıyordu.

Amigolar, antrenörler, basın sözcüleri, yönetim, teknik direktör.

Orduspor’da ne beyanatlar, ne sloganlar; neler var neler; gel gör!

Evet doğru; hele gel ve de gör ki, kuru lâfla, desteksiz atmakla

ve dahî kabahati ona-buna bulup çatmakla bu iş olmuyor.

Tıpkı Soya Yağ Sanayiî konusunda olduğu gibi.

HEY ALTAŞ; AL SANA TAŞ!

FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu Fabrikayı satışa çıkarmış.

Yıllarca düşünmüş-taşınmış; başka çıkar yol bulamamış.

Bir sürü üreticinin el emeği göz nûrunun bedelleri var.

İnsanlar isyânlarda. Mahsûllerinin karşılığını istiyorlar.

Müessesenin, 50 milyon TL ile en çok meblağı teklif eden

ALTAŞ grubuna satışına sıcak bakılmış. İşlem aşamasında.

Henüz resmiyette son nokta konulmuş değil meseleye.

Ancak gelinen bu noktaya îtirazlar had safhada.

Alacağı olmay  ıp bol muhâlefeti olanlar bas bas bağırıyorlar:

Kimi, daha baştan, satış işleminin yasal olmadığını söylüyor.

Kimi satılır ama usulsüz, kimisi de bu fiyat çok ucuz diyor.

Sürece îtiraz edip mahkemeye götüreceğini söyleyenler de var.

Fakat, “Çözüm ne o zaman?” sorusuna cevap verebilen yok!

ALİYYÜL’ÂLÂ

Ucuzsa, 50 olmaz, 51 Ordulu olsun diyorsanız, tamam.

Hattâ ve hattâ, 52 Ordulu olursa çok daha aliyyül âlâ olur!

Ama, nerede? Yok öyle bir babayiğit. İlle de Ordulu şart değil.

Bir 52 olsun da nereli olursa olsun! Bir kuruş fazla versin yeter!

Ama yok! O yok, bu yok; böyle sürüncemede kalıp gitsin mi?

Evet, SOYA Ordumuzun en îtibarlı kuruluşlarından biri.

Ordumuzla özdeşleşmiş köklü bir müessese. İlk göz ağrısı.

Bizim çocukluğumuzda çok uzaklarda, hayâl ülkesi gibiydi.

Ulaşmak için çaylar, dereler, ormanlardan geçmeliydiniz.

Şimdi çok yakın ama, tabiatıyla yıpranmış ve hantallaşmış.

En sonunda çözümsüzlüğe kilitlenmiş. Yeniliğe ihtiyâcı var.

Bunu resmî eller başaramaz. Özel sektör şart. Kaldı ki,

ALTAŞ da Ordumuzun en disiplinli ve gözde gruplarından biri.

Onların, ne fabrikayı, ne çalışanları ne de Ordumuzu

zarara uğratacağını, mağdur edeceğini düşünemiyorum.

Fiyat konusu kafaya takılabilir; lâkin, büyük metâların

alıcısı az olabileceği için onların fiyatlarını küçük ölçeklerle

değerlendirmek mümkün değildir. Orada piyasa farklıdır.

Meselâ, bir köyde 3-5 dönümlük bir bahçeye herkes tâlip olur.

Müşteri çokluğundan fiyat yükselir, normâlin üstüne de çıkabilir.

Ama, 100 dönümlük yeri, yarı fiyâtına dahî satamayabilirsiniz.

SOYA ve SAĞRA

Hem ALTAŞ isteseydi 40’a bile bitirebilirdi bu işi.

Daha fazla ederdi de, neden koca ülkede bir başka tâlibi çıkmadı?

Koskoca SAĞRA alıcı buldu da, neden burası bulamadı?

Duyduğumuz kadarıyla iki defâ ihâle edilmiş. Tâlip yok.

3.de ihâle ALTAŞ’a kalıyor. Ağızdan çıkan 50’ye tav olunuyor.

Îtirazcıların parası olup alabilecek güçleri bulunsaydı,

bu şartlarda bu parayı verirler miydi acabâ buraya?

ALTAŞ’ın burayı daha iyi noktalara taşıyacağına inancım tam.

Yapılacak açılımlarla hem müessese hem de şehrimiz

yepyeni bir heyecan, ivme ve çehre kazanacaktır. Göreceksiniz.

SOYA’nın açılımlarının hepimizi gönendireceğini umuyoruz.

İnanıyorum ki sizler de böyle inanıyor ve düşünüyorsunuz.

Çünkü, ALTAŞ’ın bir müessese olarak başarısına herkes şâhit.

Bilinçli ve disiplinli çalışıyorlar. Güven problemi de yok.

O zaman, muhâlefetin derdi ne? Kim anlayabiliyor ki?!

Orduluysa Ordulu, yerliyse yerli. Fiyatsa fiyat. Gelecekse gelecek!

Geriye hasetlik ve fesatlıktan başka bir alternatif kalmıyor gibi.

O da Ordu toprağının olmazsa olmazlarından maalesef!

Demek isterim ki, sadre şifâ sadedinde daha iyi bir teklifiniz yoksa

yürüyen kervana takoz olmaya çalışmayalım ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

29.12.2009


Mar`12
25
SEVGİNİN OLDUĞU YER..
MIZRAP 2009

Yorumlar(0)

SEVGİNİN OLDUĞU YER…

            Yeni yeni gidip gelmeye başladığım bir berber dükkânı var. Yeni Mahalle’de bir iş hanının alt katında, iç kısımda. Beni oraya götüren Sabri ismi oldu. Bu delikanlıyla tevâfukan tanıştık. Babası kalorifer ustası. Saraycıklı. Mümtaz Usta. Meğer, bizim köyden evliymiş. O da iyi insan. Onun vâsıtasıyla oğluyla tanıştık. Edepli, saygılı, yaşından olgun bir genç. Bir vesîleyle telefon ettiğim Mümtaz usta hasta olduğunu, hastânelerde uğraştığını söyleyince, hem ücretinin kalan kısmını ödeyeyim, hem de ziyâret edeyim diye hemen yanına gittim. Baktım yatak döşek yatıyor. Hoş-beş, duâ ve biraz sohbetten sonra, sağlık-âfiyet dilekleriyle oradan ayrıldım. Mümtaz ustanın çocuklarının efendiliği de dikkâtimi çekti.

Daha orada Sabri’ye, çalıştığı yer yakın olması hasebiyle uğrayabileceğimi söylemiştim. Nitekim bir-kaç gün sonra geçerken uğradım. Ben vardığımda yemeğe çıkmıştı.

Ustaları onun yokluğunda dürüstlük ve efendiliğine vurgu yaptılar. Demek ki gözlemlerim doğruydu. Bu zamanda, evine-barkına bağlı, anne-babasına, ustalarına ve büyüklerine böylesine saygılı, problemsiz gençler bulmak zor. Herkes ondan memnun. Namazını da kılıyormuş. Bravo. Tekrar tebrik ediyorum. Yüce Rabbim yolunu ve bahtını açık eylesin.

            Daha sonraki günlerde bizim Yûsuf’un saçı kesilecekti. Hem berâber biraz dolaşalım diyerek, yakınımızdaki her zaman gittiği berbere değil de bu defâ Yılmaz Berber’e götürdüm onu. Onun da canına minnet. Zâten gezmek için takılmıştı bugün bana. Hafta sonu. Okul da yok nasılsa. Güle oynaya caddeleri sokakları geçip geldik ve selâmla girdik içeri.

            Dükkânın sâhibinden başka Mustafa adlı bir usta daha var. Genellikle onunla muhâtap oluyoruz oraya varınca. Çünkü her vardığımızda onu orada bulduk. Bu kez de bizi tebessümle ve selâmımızı güzelce alarak karşıladı. Biraz hâl-hatırdan sonra;

Hocam sizi daha yakında tıraş etmiştik.

Doğru, bu defâ bu delikanlı tıraş olacak!

Öyle mi, gel bakalım delikanlı. Tıraşın nasıl olacak?

3 numara!

Tamam, anlaşıldı.

Biz bir yandan sohbete devam ettik. Daha bir-kaç dakîka olmamıştı ki Yûsuf Kerem;

-     Baba, bundan sonra hep bu berbere gelelim. Ben burayı sevdim!

Çocuğa bunu biz söyletmiş değiliz. Sonra öyle bir soru ve konu da yoktu ortada. Çocuk bir şeyler fark etmiş ve bunu kendiliğinden seslendirme ihtiyâcı duymuş. Başta Mustafa usta olmak üzere oradakilerin de hoşuna gitti bu değerlendirme. Çok memnun oldular. İltifattan kim hoşlanmaz ki?!

BERBERDEKİ TAKVİM

      Ben de o arada tâ geçen gelişimde dikkâtimi çeken takvime doğru yönelmiştim. 6 yapraklı takvimin her sayfasında Ârâ GÜLER’den fotoğraflar ile ustasından tablolar ve her fotoğrafın altında da fotoğrafla mütenâsip olarak seçilmiş sözler var. İlk sayfadaki söz de sanki bizim buradaki hâlimizi ifâde ediyordu. Söz şöyle:

Sevginin olduğu yerde hayat vardır. Mahatma GANDİ

Bu yapraktaki fotoğrafın sağ alt köşesinde; “Zeyrek’te, eski mahalle sokağında keten helva satan adam. 2002” dip notu var.

Keyifler değildir yaşamı değerli yapan.

Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan!

George Bernard Shaw

Anadolu Kavağı’nda balıkçılar ve balık ağları. 2002

Yaşam geriye bakarak anlaşılır, ileriye bakarak yaşanır.

J.Keth Moorehaed

Rumeli Hisarı’nda bahar. 1996

Ya ümitsizsiniz, ya da ümit sizsiniz.

Ya çâresizsiniz, ya da çâre sizsiniz!

Behçet NECATİGİL

Çengelköy Sâhili’nde çocuklar ve vapur. 1998

Rüzgârın nasıl estiği fark etmez.

Farkı yaratan, yelkenlerinizi nasıl açtığınızdır.

Vera Peiffer

Düşünen işçi. Zeytinburnu 1996

Dün geçti gitti.

Dün gibi, dünün sözü de geçti.

Bugün yepyeni bir söz söylemek gerek. 

M.C. Rûmî

Beyoğlu Mevlevîhânesi’nde mevlevîler 2000

Derken, o arada Yılmaz usta geldi. Selâm verir-vermez

Hocam, teşekkür ederiz. Geçen geldiğinde takvimler bırakmışsın. Sağol.

Estağfirullâh. Biz de senin takviminden istifâde ediyoruz. Gerçekten fotoğrafları ve sözleriyle kalite bir takvim. Daha geçen gelişimde dikkâtimi çekmişti.

Her sene bu firmadan özellikle istiyorum takvimlerini. Gerçekten özenilmiş, çok farklı ve güzel oluyorlar.

Çok haklısın. Çaya teşekkür. İşimiz de bitti herhâlde. Hadi Allâh’a ısmarladık. Bu arada Aşûre günümüz de mübârek olsun. Yüce Rabbimiz Kerbelâ benzeri her türlü felâketleri tekrar yaşamaktan tüm İslâm Âlemini korusun. Kötülere, nifakçı ve bozgunculara fırsat vermesin. Aşûre tatlısı kıvâmında günler yaşamayı nasîp etsin inşâllâh! Tekrar görüşmek üzere…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

27.12.2009


Mar`12
25
FİDANGÖRDE YÜRÜRKEN..
MIZRAP 2009

Yorumlar(0)

FİDANGÖR’DE YÜRÜRKEN…

Bir gün, çocuklarla Yeni Fidangör denen caddede yürürken, İktidar Partisi İl binasının orada Emine Abla’ya denk geldik. Kendisini ve çocuklarını öteden beri tanıyoruz. Âilece görüşüyoruz. Belki sizler de tanıyor olabilirsiniz. O çevredeki insanlar onları tanıyorlar. Ellerinden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorlar.  Yenimahalle’de, Otogar’la İmam-Hatip Lisesi’nin arasında bir yerlerde oturuyorlar.

Kendileri onurlu bir hayat mücâdelesi içerisinde. İmkânlar dâhilinde, sebeplere sarılarak çocuklarını okutmaya, işe yerleştirmeye, evlendirmeye çalışıyor. Özellikle kötülerle karşılaşmasınlar, ahlâka, örfe uymayan, insanlık ve Müslümanlığa yakışmayan alışkanlıklar edinmesinler diye titizlenip duâlar ediyorlar. Ağızlarından Allâh, kitap sözleri düşmüyor.

Herkesle iyiler. Komşularıyla diyalogları çok güzel. Gönülleri çok çok zengin. İçtenlikleri yüzlerinden yansıyor her zaman olduğu gibi.

Zenginlerimizin, koca koca iş adamlarımızın, anlı şanlı asilzâdelerin, mağazasına mağaza katan, yeni yeni şûbeler açanların bile konuşmalarına hep şikâyetle başladığı bir çağda, hayrette bırakacak kadar mütevekkilâne konuşuyorlar. Hem de bir yandan bir sürü hastalıklarla mücâdele ettikleri, bir ayakları hastânede olduğu, hattâ arada-sırada  Ankara-İstanbul gittikleri hâlde. Haktan gelene râzı,  halkla da barışıklar. Aynı zamanda engin bir kanaat sâhibiler. Zâten, kanaat en büyük zenginlik değil mi? Hz.ALİ(kv) Efendimizin buyurduğu gibi:

“Nice zengin vardır ki, yoksuldan da yoksuldur; nice büyük kişi vardır ki, her aşağılık kişiden de aşağıdır, nice yoksul vardır ki, bütün zenginlerden daha zengindir.”

Onlar o gün, partiye gidiyorlarmış. İl başkanını göreceklermiş. Oğlu yanında. Onun için iş arayışında. Bir ümit peşindeler yâni. Derdini -bizimle de paylaşmak ihtiyacıyla olsa gerek- kısaca arz ederken şöyle cümleler de geçti sohbet arasında:

-Rüyâmda bir derviş geldi. Omzuma vurdu bu sabah ve;

-Kızım kalk. Sabah namazı geçiyor. Allâh’a ve bize güven.

Gerisini merak etme! dedi… Gözleri dolu dolu…

            Samîmiyetle yönelenlerin sürçmeleri telâfi ediliyor demekki bir şekilde.  Siz önce, bilhassâ sabah namazına kalkmayı iş edinin. Ciddîye alın. Gönülden isteyin ve “Allâhım beni sevdiğin kullar arasına kat!” diye yalvarın; elinizden gelen çabayı gösterin. O’na güvenin, O’na dayanın. Namazı, hayâtınızın olmazsa olmazı hâline getirin. İşte o zaman, insanlık hâli kalkamazsanız, kaldıran da olmazsa, rüyâlar girer devreye bu defâ. Yeter ki içten sevin ve de kendinizi sevdirin.

Halk içinde neler var değil mi?  Özellikle, her şeyin parayla, kürkle, beden güzelliğiyle ölçüldüğü çağımızda, belki bir çok insanın kaale almadığı, hiç dikkâtini bile çekmediği birisi  olabilir gördüğümüz kişiler ilk bakışta ama, işin hakîkâti hiç de öyle değil işte.

Erzurumlu İbrâhim Hakkı Hazretlerine âit olduğunu hatırladığım bir beyit var, oğluna hitâben yazmış; bu konuyu çok güzel ifâde ediyor:

HARÂBÂT EHLİNE HOR BAKMA SAKIN

DEFİNE BULUNUR VİRÂNELERDE!

Nitekim, bizim ülkemizin gerçek zenginliği belki de böylesi insanlarımızın varlığıdır. Bizi ayakta tutan da, görünür zenginliklerden daha çok, görünmeyen zenginliklerimizdir belki de! Hayâtları kâbusların abluka ettiği günümüzde böyle güzel rüyâlara imrenmemek ne mümkün! Bunu kim istemez? O da bir mazhariyet. İşte böylesi, nice insanlarımız var ki, bırakın hayatlarını, rüyâları bile namazlı-niyâzlı gördüğünüz gibi. Ne mutlu!

Biraz da o gördüğü rüyânın beşâretiyle coşarak partiye gidip ümit kovuşturan Emine Abla derdini anlatabildi mi, umduğu sonucu elde edebildi mi bilmiyoruz.  Ancak, o günden bugüne geçen 5-6 sene içerisinde çok şeyler değişti. Kimileri gitti, kimileri geldi. Günler geçerken geriye sorumluluklar kalıyor. Herkes bulunduğu konumlarla, eline geçen fırsatlarla, Allâh’ın verdiği imkânlarla deneniyor. Kullar birbirleriyle imtihan ediliyorlar. Bu gün malıyla-mülküyle, makam ve mevkiiyle kendini üstün sayıp gayrıya hor bakarak feryatlara aldırmayanlar, yarın gerçek hayatta onların uzatacağı ele muhtaç olabilirler.

“Size cennetlikleri bildireyim mi? Onlar hem zayıf oldukları hem de halk tarafından zayıf görüldükleri için kimsenin ehemmiyet vermediği, fakat «şöyle olacak» diye yemin etseler, isteklerini Allâh’ın gerçekleştireceği kimselerdir.

Size cehennemliklerin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Katı kalpli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir.” (Buhârî, Eymân 9, Tefsîr 68/1, Edeb 61; Müslim, Cennet 47)

Cumânız mübârek olsun. Yüreğiniz Allâh ve Resûlünün aşkıyla dolsun ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

24.12.2009


Mar`12
25
TAKVİM MEVSİMİ
MIZRAP 2009

Yorumlar(0)

TAKVİM MEVSİMİ

İşte bir yıl daha geride kaldı. Ömrümüz de bir adım ilerlerken,

öbür yandan da bir adım gerilemiş oldu aynı zamanda.

Nereden geldik, neredeyiz ve nereye gidiyoruz?Âh, bir bilebilsek!

Bilmesine bilemeyiz ama, bir takım çabalarla duruşumuzu

ortaya koyabilirsek bahtımıza ona göre bir yer çıkabilir sonsuzda.

Bir bakıma kendi geleceğimizi kendi ellerimizle hazırlamış oluruz.

İşte her yıl hazırlanan takvimler sanki birer yol haritası gibidirler.

Günlük rehberliklerini yaparlar hedef ve muhtevâsına göre.

Bu anlamda takvimler önemlidir. Hem alan, hem de veren için.

Sorumluluktur. Çünkü ebed yolumuzun işâret levhaları gibidirler.

Dükkânlarda, evlerde, toplu yerlerde kartonlarından taşan ve

yapraklarından süzülen damlalarla bir şeylere hayat verecekler.

Dileriz ki, iyilikleri ve güzellikleri yeşertir verilen imajlar.

Takvime bakınca din, diyânet, adâlet, ahlâk hatırlatır bakanlara.

Okuyunca hayra, hasenâta, mâneviyâta yöneltir okuyanları.

Gençleri dînine, örfüne, târihine ve millî kültürüne götürür.

Kendi temellerine ve gerçeklerine, kısaca kendisine getirir.

İşte size bir örnek: EĞİTİM-BİR-SEN’in 2009 takviminde

yer alan yazılara birlikte bakalım. Sözlerime hak vereceksiniz.

Buyurun, bu kadar güzel insan bir araya gelmişken,

onların güzel sohbetlerine hep birlikte bizler de katılalım:

***    ***   ***

Size bir mirastır iniltilerim

Sevdalar, coşkular ve gözyaşları

Yol bulsun içlerde yankılar gibi

  Mehmet Âkif İNAN  (12 Temmuz 1940- 06 Ocak 2000)

 

Ey gönlünü bir gâyeye vakfeyleyen insan;

Göğsündeki îmânına mazi bile hayran!

            Ali Ulvi KURUCU(1922- 04 Şubat 2002)

 

Onlar sanıyorlar ki,

biz sussak mesele kalmayacak.

Hâlbuki, biz sussak, târih susmayacak,

târih sussa, hakîkat susmayacak.

                                   Sezai KARAKOÇ (D.1933)

İtele!

Yeryüzünü aydınlığa itele!

Ben de iteleyeyim mi?

Duruyorsun daha!

Nuri PAKDİL (D.1934)

 

YARIN ELBET BİZİM, ELBET BİZİMDİR!

GÜN DOĞMUŞ, GÜN BATMIŞ, EBED BİZİMDİR!

Necip Fazıl KISAKÜREK ( 26 Mayıs 1904- 25 Mayıs 1983)

 

Dostum

Üşüyorum dedin

Üşüme

Korkuyorum- Korkma

Kaçıyorum- Kaçma

Ürperiyorum düşünceden-

Ürper!

Cahit ZARİFOĞLU ( 1 Temmuz 1940- 07 Haziran 1987)

 

AŞKIN BİR ADI DA YORULMAMAKTIR.

Erdem BAYAZIT ( 1939- 05 Temmuz 2008)

 

Zaferin değerini, kazananlar bilmez; onu mağluplara sorun.

Nurettin TOPÇU (1909- 10 Temmuz 1975)

İzm’ler,

idrakimize giydirilen deli gömlekleri.

İtibarları menşe’lerinden geliyor.

Hepsi de Avrupalı.

Cemil MERİÇ (12 Aralık 1916- 13 Haziran 1987)

 

Kendisine dost olmayanlar, gayrıya dost olamazlar.

Kendileri ile barışa varamayanlar, gayrı ile barışa varamazlar.

Kaldı ki savaş yoktur. Dünya, dostluk üzere halkedilmiştir.

Fethi GEMUHLUOĞLU ( 1923- 05 Ekim 1977)

 

İnsan arabaya benzetildiğinde, bilgisi motoru; edebi ve ahlâkı da direksiyonudur.

Motor ne kadar güçlü olsa da, direksiyon olmayınca o bir işe yaramıyor.

Sabahattin ZAİM ( 15 Mayıs 1926- 09 Aralık 2007)

 

GİRMEDEN TEFRİKA BİR MİLLETE, DÜŞMAN GİREMEZ;

TOPLU VURDUKÇA YÜREKLER, ONU TOP SİNDİREMEZ!

Mehmet Âkif ERSOY ( 1873- 27 Aralık 1936)

***      ***    ***

Bu söz, şiir ve hikmet incilerini beğenmiş olacağınızı umuyorum.

Yeni dönemde çok daha güzellerini okumak, değerlendirmek, ezberlemek,

hisse alarak  bir şekilde istifâde edebilmek dileğiyle ves’selâm…

 

ORDU HAYAT GAZETESİ

23.12.2009


Toplam 65 Blog, 13 Sayfada Gösterilmektedir.
[1] 2 3 4 5 6 » »»

En Çok Okunanlar Son Yorumlananlar Hakkımda
POPÜLER MASONLAR ORDUDA (6708)
AKROSTİŞ YAZILARI (5432)
FOTOĞRAF-NÂME (5095)
EYMÜR-NÂME 1 (4568)
MODA-NÂME (4558)
EYMÜR-NÂME 3 (4526)
EYMÜR-NÂME 2 (4507)
Nûri KAHRAMAN (4188)
Bedford-nâme (4100)
BAYRAMLAŞALIM DOSTLAR! (3884)
ÜÇ ÖZTÜRK, BİR MEVLÂNÂ.. (1)
CHP-NÂME (1)
GACAROĞLU AHMET EFENDİ (1876-1962) (1)
FOTOĞRAF-NÂME (4)
37 YIL ÖNCESİ, KÖYDE BU GÜN.. (1)
NASIL BİR İL BAŞKANI? (1)
ERKAN TEMİZ BEYİN TELEFONU (1)
BİZ DE İMAM-HATİPLİYİZ Sn. ADİL AKYURT (1)
MODA-NÂME (3)
AKROSTİŞ YAZILARI (4)
 

Www.GirdapTasarim.Com Tarafından Hazırlanmıştır...